Blogger Template by Blogcrowds.

Giriş
Engelli bireyler her toplumun bir parçasıdır. Engelli olmak bireylerin kendi tercihleri olmadığı gibi engelli bireyin yakını olmakta onların tercihi değildir. Bununla birlikte bireyin yaşamına giren sonradan giren her şey gibi engel durumu da belirli bir uyum süreci gerektirmektedir. İnsanların yaşamlarında problem olan yeni durumlar uyumda güçlük çekilen durumlardır. Engel, yetersizliği ya da özrü olan bireyin çevreyle etkileşimde karşılaştığı problem olarak tanımlanmaktadır (Ataman 2003).
Her çocuk dünyaya gelirken ailesi tarafından farklı beklentilerle karşılanır. Çocuğun dünyaya gelmesi ile aileler yeni ve mutlu bir yaşantı umarken herhangi bir sorun çıkacağı konusunda endişeler de yaşarlar. Bu sorunun en büyüğü çocuğun özürlü ya da hastalıklı doğmasıdır. Engelli çocuk sahibi olmayı hiçbir aile istemez ve hatta bunu düşünmek dahi istemezler. Ailelerin engelli bir çocuk sahip olmaları durumunda aile şoktan uyuma kadar bir dizi olaylar yaşarlar. Ailenin bu tür durumlara uyum göstermesi yardım süreçlerinin etkililiği ile doğru orantılıdır.
Günümüzün gelişen ve değişen ailesi, üyeleri arasındaki uyumlu birlikteliği sağlamada zorlanmaktadır (Kandiyoti, 1984; Aktaran Nazlı 2000). Ailenin bütünlüğünü tehdit eden en büyük sorunlardan biride aile bireylerinden birinin engelli duruma düşmesidir. Bu çalışmada özürlü bir çocuğa sahip olan bir aileye yönelik psikolojik yardım ve danışmanlık konusu ele alınmıştır.

1.Engelli Bir Çocuğa Sahip Olmak

Farklı özelliklere sahip bir çocuğun anne babası olma rolü, anne babaların kendi seçtikleri bir yol değildir ve hiçbir anne baba, bu role kendini hazırlamaz. Hepimizin bildiği ve yaşadığı gibi çocuklar, aileleri için çok önemlidir; mutluluk ya da üzüntü kaynağı olabilirler. Çocuklar genelde, aile için kendi düşünce, hayal ve amaçlarını gerçekleştirecek bir eser olarak görülmektedirler. Ailelerin farklı özellikleri olan çocukları olduğunu ilk duyduklarında, öğrendiklerinde duygular çok karmaşık duygulardır.

Her ailenin kendine özgülüğünden, farklı kişilik özellikleri ve sosyal destek örüntüleri olduğundan yola çıkılarak, ailelerin yaşadıklarının hem benzerlikler hem de farklılıklar olduğu düşünülebilir. Ailelere çocuklarının durumuna ilişkin ilk bilgilerin nasıl verildiği, ailenin uyum sürecini belirleyen en önemli nedenlerden biridir (Akkök, 2003).

2.Ailelerin Engelli Bir Çocuğa Sahip Olma Durumunda Gösterdiği Tepkiler

Ailelerin özürlü bir çocuğa sahip olduklarını öğrendiklerinde verdikleri tepkileri açıklayan çeşitli modeller vardır. Bunlardan en bilineni “Aşama Modeli” olarak belirtilen ve ailelerin çeşitli aşamalardan geçerek kabul ve uyum aşamasına geldiğini varsayan modeldir (Akkök, 2003).
Yetersizliği olan bir çocuğun doğumu ailenin dengesini altüst ederek, mükemmel çocuk bekleyen ebeveynin öz saygılarının kaybolmasının neden olduğu şok, inkar, suçluluk, kızgınlık, depresyon, nesnellik ve çözüm evrelerinde kapsanan çeşitli duyguları açığa çıkarır. Bireyler değişen sırlarla, her evrede farklı zaman ve enerji harcayarak, bir çok kez çeşitli evelerden geçebilirler ve bazı evreleri hiç yaşamaya bilirler. Ebeveynlerin duygusal tepkilerini mutlak evreler içinde sınıflamak uygun olmayabilir. Çünkü insan davranışı her zaman bilimsel bir model izlemeyebilir. Aşağıda, yetersizliği olan bir çocuğun doğumuyla ebeveynlerin yaşadığı duygusal evreler üç ayrı model göre verilmektedir (Varol, 1996).


İkinci model ise “Sürekli Üzüntü Modeli”dir. Bu yaklaşıma göre, aileler gerek aile içi yaşantıları, çocuğunun farklılığı, gerekse toplumsal tepkilere bağlı olarak sürekli bir üzüntü ve kaygı içindedirler. Bu doğal süreç olarak algılanmakta ve patolojik olarak düşünülmemektedir. Çocuğunun farklılığının kabulü ve bu üzüntü yaşanabilir. Ailenin uyum süreci böyle gelişir. Çocuğun durumuna üzülen bir anne ya da baba aynı zamanda çok çabalayan ve çocuğunun gelişimi için uğraşan bir anne baba da olabilir.
Üçüncü model olan “Kişisel Yapılanma Modeli”, duygulardan çok bilişi temel almakta, ve ailelerin farklı tepkilerini bu duruma getirdikleri farklı yorumlara, farklı algılara bağlamaktadır. Diğer bir deyişle, anne babaların kendilerine ve çocuklarına ilişkin geçmiş deneyimleri, beklentileri ailelerin tepkilerini belirlemektedir. Aileler hamilelik dönemi boyunca ve içinde yaşadıkları çevrenin de değer yargılarına bağlı olarak, gelecek yaşantılarına, çocuklarının geleceğine ilişkin bilişsel yapılar oluştururlar. Farklı özelliği olan bir çocuğun doğumu, bu oluşmuş yapılara uymadığı için aile yoğun bir kaygı yaşar, bu şok döneminin ardından aile tekrar bir yapılanma sürecine girer, kendilerine ve çocuklarına ilişkin farklı yapılar oluşturmaya başlar.
Dördüncü model ise “Çaresizlik, Güçsüzlük ve Anlamsızlık” modelidir. Farklı özellikleri olan bir çocuğun anne babada yarattığı duygular, çevrenin (büyükanneler, babalar, arkadaşlar) tepkileriyle çok yakından ilişkilidir. Onların durumu olumsuz ve çaresizlik içinde algılaması anne babanın da benzer duygular içine girmesine neden olmaktadır. Çaresizlik ve güçsüzlük, yeni bir bebeğin doğumunda tüm anne babalarca yaşanabilecek bir duygu olmakla birlikte, yakın çevrenin farklı özelliği olan bebeğe, çocuğa karşı tepkileri anne babanın tepkilerinin, duygularının şekillenmesinde temel teşkil eder.
Tüm bu modeller ailelerin yaşadıkları konusunda ipucu vermektedir. Her ailenin kendine özgü olduğu, yaşadıklarının ve gelişimlerinin de kendine özgü olduğu hep hatırlanmalıdır.

3. Kardeşlerin Duyguları ve Tepkileri

Kardeşlerin tepkileri büyük ölçüde anne babaların tepkileri ile şekillenmektedir. Kardeşler de aileye yeni bir kardeş gelmesinin mutluluğunu çok yoğun yaşamakla birlikte, farklı özelliğe sahip bir kardeş üzüntü ve çeşitli çok karmaşık duyguları da beraberinde getirmektedir. Bilindiği gibi farklı özellileri olan bir çocuk tüm aileyi etkilemektedir. Anne babanın tepkileri, özellikle babaların davranışları kardeşler için de aileyi belirleyici olmaktadır. Kardeşlerin bazı tepkileri aşağıda özetlenmektedir:
Fark etmeme, görmezlikten gelme: Farklı özelliği olan bir kardeşe sahip olmanın getirdiği kızgınlığın doğal bir sonucu olan bu durum, diğer kardeşin anne babanın çok ilgisini istemesi, çeşitli sosyal baskılar sonucu ortaya çıkabilir.
Kıskançlık ve kötü davranma: Ailenin ilgi ve sevgisinin bir ölçüde kendi üzerlerinden gitmesi, kardeşlerin kıskançlık duyguları yaşamasına neden olabilir. İlgi çekmek amacıyla, çeşitli davranış problemleri de yaşayabilir. Kıskançlık duygularının doğal bir sonucu olarak, saldırganlık, ilgilenmeme gibi duygular yaşanabilir.
Korku: Kardeşler kendilerinin ya da çocuklarının da farklı özelliği olabileceği korkusunu yaşayabilirler. Ayrıca ileride farklı özelliği olan kardeşin tüm sorumluluğunu alma düşüncesi de yaşanan duygular içindedir.
Utanma, sıkılma: Farklı özelliğe sahip kardeşten utanma, arkadaşlarına bahsetmeme ve sosyal ilişkileri kısıtlama da yaşanan tepkiler olarak ortaya çıkabilmektedir.
Diğer yandan farklı özelliğe sahip bir kardeşi olmanın getirdiği olumlu duygular ve yaşantılar da vardır. İnsan ilişkilerine ve farklılıklara duyarlılığın artması, daha toleranslı olma ve sorumluluk duygularının gelişmesi bunlar arasında sayılabilir.

4. Farklı Özelliklere Sahip Bir çocuğun Ailelerde Yol Açtığı Değişiklikler

Her çocuğun doğumu ailede bir çok yeniliğe yol açar. Ailenin gelişimsel aşamaları çocuğun gelişimsel aşamalarıyla paralel olarak düşünülür. Çocuğun okul yalına gelmesi ile birlikte ailenin ilkokul hazırlıklarına başlaması gibi. Ancak, farklı özellikleri olan çocukların doğumu, gelişimleri ailelerde de çok çeşitli değişiklerin nedeni olur. Anne babaların, kardeşlerin kişilik özellikleri, birbirinden, hayattan, mesleklerinden, yakın çevreden ve toplumdan beklentileri de farklılaşır. Bu farklılıklar aileden aileye değişmekle birlikte, anne babaların kişilik özellikleri, eşlerin birbirine ne ölçüde yakın ve destek oldukları, yakın çevrenin ve toplumun tepkileri ve desteği bu değişiklerin nitelik ve niceliğini etkilemektedir. Aynı zamanda, toplumun ve devletin bu çocuklara ve ailelere sunduğu (verebildiği) hizmetlerin ve servislerin niteliği ve niceliği de ailelerde meydana gelen değişikleri etkileyen en önemli nedenlerden biridir.
Aile fertlerinin kendilerindeki ve yaşantılarındaki tüm bu değişikler, bir gelişim süreci olarak da algılanabilir. Farklı özelliği olan bir çocuk, anne babanın ve kardeşlerin kendilerine bakışını, kendilerini tekrar değerlendirme ve keşfetmelerine de yol açan bir süreçtir. Aile fertleri kendi yeterlilik ve yetersizliklerini, neleri başarıp başaramadıklarını deneme, görme ve ispatlama fırsatını da bulurlar…
Toplumsal bir varlık olarak da, birey ve toplum, toplumdan beklentiler, toplumdaki rollere ilişkin yeni bir sosyalizasyon süreci yaşanır, toplumda farklı özelliği olan çocuk ve bireylere karşı tutumların değişmesi, ailelere ve çocuklara dönük hizmetlerin oluşturulması yönünde de yoğun bir çaba gösterilmeye başlanır. Bu ailelerin farklı bir oluşum ve gelişim içine girdiğinin göstergesidir. Çocukları ve kendileri için daha nitelikli ve nicelikli hizmetlerin oluşması için birer “toplum lideri” olma yolunda gösterdikleri çabalar, onlardaki gelişim ve değişiklerin temel taşlarıdır.
Bu süreç, anne babanın ve çocuğun birlikte geliştiği, büyüdüğü bir süreç olarak da düşünülebilir. Anne aba açısından, ebeveyn olmayı öğrenme, sorumlulukların farkına varma, karar verme becerilerini geliştirme ve başkalarını da düşünmeyi öğrenme, gelişimsel sürecin önemli bir bölümünü oluşturur. Anne babalar ve çocuklar birlikte hayal kırıklarını, kabul görmemeyi, yanlışlar yapmayı, uygun olmayan kararlar verip sonucuna katlanmayı öğrenirler; tüm bu deneyimlerden nasıl yararlanacaklarına ilişkin çeşitli başa çıkma becerileri geliştirirler. Aile olarak, “farklı” oldukları, farklı bir mücadele ve gelişim süreci içinde olduklarını görürler ve bunu içselleştirmeyi öğrenirler. Zaman zaman yalnızlık duygularını, çaresizlik duygularını yaşarlar ve bunlarla nasıl başa çıkacaklarını deneye yanıla bularak, kendilerinin ve çocuklarının gelişimlerine katkıda bulunurlar.
Hayatın bir gelişim ve değişim süreci olduğundan yola çıkarsak, farklı özellikleri olan çocuklarımızın ve ailelerinin de bu gelişim ve değişim sürecini yaşadığını gözlemekteyiz. Aileler dikkatlerini çocuklarının zayıflıklarından, yapmadıklarından ve başaramadıklarından çok, yapabildiklerine, kuvvetli yönlerine ve başardıklarına verdikleri ölçüde bu değişikler olumlu yöne doğru gitmektedir. Aynı zamanda, çocukların değişik gelişim dönemlerindeki ihtiyaçlarına cevap verebilecek eğitim ortamlarının yaratılabilmesi, bu değişikliklerin niteliğini ve niceliğini de belirlemektedir. Ailelerin çocuklarında gözlediği değişiklikler, onların kendilerindeki değişimlerle de paralellik göstermektedir. Aile içi etkileşimde çocuklar anne babanın ruh sağlığını ve gelişimini, anne babalar da çocuklarının gelişimini doğrudan etkilemektedir.
Her çocuk gibi farklı özelliği olan çocuklar da çeşitli gelişim aşamalarını kendilerine özgü biçimde yaşarlar. Anne babaların çocuklarının farklılığını ilk fark ettiklerinde algılayışları yıllar içinde, erken çocukluk döneminde, okul yaşlarında, ergenlikte ve genç yetişkinlik ve yetişkinlik dönemlerinde çeşitli farklılıklar göstermektedir. Çocuğun ne ölçüde gelişeceği ailenin duygusal gelişimi, eşlerin birbirine desteği ve sosyal destek ağının ne ölçüde kuvvetli olduğuna bağlı olduğu kadar, bunda toplumdaki sosyal ve eğitsel hizmetler de temel rol oynamaktadır.
Anne babalar, çocuklarını tanıdıkları ve onlara ilişkin doru bilgiler edindikleri ölçüde değişim ve gelişimlerini değerlendirebilir ve ileriye dönük beklentiler geliştirebilirler. Tüm beklentiler çocuğun bağımsız yaşam becerilerini geliştirebilmesine, kazanabileceği iş ve meslek becerilerini kazanmasına ve topluma kaynaşmasına dönük olmaktadır. Anne baba için en önemli değişiklik ve gelişimlerden biri de çocuğun kendine yeter hale gelebilmesi ve duygularını sözel veya sözel olmayan biçimde ifade edebilmesidir. Anne babalar tüm bu gelişimleri, değişikleri gözledikçe kendileri de daha rahatlamış hissetmekte ve çocuklarını ve ihtiyaçlarını topluma tanıtma yönünde gelişmektedir.

5. Çevre ve Uzmanlarla İlişkiler
Bir çocuğun gelişimi anne baba, kardeşler, büyükanne ve büyükbabalar, arkadaşlar, medya, okul, çocuğun içinde yaşadığı kültür ve olanaklardan etkilenir. Çocuğun sosyal çevresi, ailenin yakın ve uzak çevreden aldığı destekler çocuğun ne ölçüde gelişeceğini ve toplumun üretken bir üyesi haline geleceğinin belirlenmesinde temel taşlardır. Çocuğun etkilendiği ve destek aldığı ilk ve yakın çevre ilişkileri, aile içi iletişimlerdir; bunu mikro sistem olarak tanımlayabiliriz. Daha geniş sistem olan meso sistem ise iaşenin çocuğun erken eğitimini ve gelişimi için iletişim kurduğu, çeşitli meslek uzmanlarını (doktor, eğitimci, psikolog vb.) genişletilmiş aile fertlerini, arkadaşları ve komşuları içermektedir. Ekosistem olarak nitelenen sistem ise, ailenin sürekli olarak doğrudan iletişim içerisinde olmadığı, medya, devletin destek hizmetleri, eğitim sistemi ve okulu kapsamaktadır. Makro sistem ise toplumun, kültürel, ekonomik, sosyal ve dini yapısından oluşmakta ve ailenin aldığı desteklerin nitelik ve niceliğini makro düzeyde etkilemektedir. Tüm bu sistemler, çocuğu, aileyi ve yaşadıklarını anlamada çok belirleyicidir. Diğer bir deyişle, çocuğun ve ailenin çevreyi etkilediğini, çevrenin de çocuk ve aile üzerinde yukarıda belirtilen sistemlerde etkisini ve önemini hep hatırlamalıyız.
Ailenin çevreden ve uzmanlardan aldığı destek, yardım çocuğun yaşıyla birlikte değişmekte, şekillenmektedir. Bebeklikte, uygun tıbbi tanı ve tıbbi yardımlar ve ailenin duygularına yoğunlaşırken, erken çocukluk döneminde, farklılığın iyice belirgin hale gelmeye, etkilerinin hissedilmeye başlandığı dönemde, çocukların özellikleri, yaşıtlarıyla nasıl kaynaşabilecekleri yönünde yardımlar uygun olmaktadır. İlkokul döneminde, nasıl bir eğitim ortamı, nasıl nerede gibi arayışlar değişik sistem düzeylerinde (meso sistem, ekosistem vb.) arayışlara ve desteklere yol açmaktadır. Ergenlikle birlikte, bağımsız yaşam, arkadaş ilişkileri, kabul görme, farklı özelliği olan ergenin kendini olduğu gibi kabul etmesine yönelik yardımlar, destekler anlam kazanmakta ve bu yardım ve destekler ailelerce beklenmekte, araştırılmaktadır.
Erken yetişkinlik dönemi ile birlikte, değişik sistem düzeylerinde gencin bağımsız yaşamasına, üretken hale gelmesine dönük hizmetler, yardımlar talep edilmekte ve geliştirilmesi için çaba sarf edilmektedir.
Her düzeyde ve her aşamada ihtiyaç duyulan ve beklenen yardımları araştırmak, talep etmek ve geliştirmeye çalışmak, önemli kaygı kaynağı oluşturmaktadır. Bu yardımları hazır olduğu, eko ve makro sistemlerde ailenin yaşadığı kaygılar çaresizlik ve güçsüzlük duyguları da daha az yaşanmaktadır.

6. Ailelerin Toplumdan Beklentileri

Anne babaların tüm yaşadıkları ile nasıl ve ne ölçüde başa çıktıkları sosyal destek mekanizmaları ile paralellik göstermektedir. Ailelerin yaşadıkları sosyal destek mekanizmaları ile paralellik göstermektedir. Ailelerin yaşadıkları bu beklenmektedir ve karmaşık durumla başa çıkmaları, büyük ölçüde diğer ailelerle ilişkilerine, onlardan aldıkları desteğe ve onlara ne ölçüde yardımcı olduklarına bağlıdır. Ailelerin arkadaşlığa, dostluğa, yalnız olmadıklarını hissetmeye ve duygusal desteğe ihtiyaçları vardır. Bu desteği genişletilmiş aile fertlerinden, yakın çevreden aldıkları gibi psikolojik danışma gruplarında diğer annelerden, babalardan da almaktadırlar. Bu gruplar annelerin, babaların birbirlerine duygusal ve sosyal yönden yakınlaşmalarına, yalnız olmadıklarını faketmelerine yardımcı olur. Böylece annelerin, babaların yaşadıkları depresyon karamsarlık duyguları yerini, başarma, kendine güven ve başkalarına yardım etmenin getirdiği tatmin duygularını bırakır; bunun olumlu bir sonucu olarak da yaşanan kaygı düzeyinde belirgin bir azalma olur. Gelişen bu destek grupları, toplumda farklı özellikleri olan bireylere karşı tutumların olumluya doğru gelişmesinde yoğun çaba harcamaya başlarlar, çocuklarının ve kendilerinin değişimleri, gelişimleri için gerekli hizmetleri, servisleri anlatmaya, talep etmeye başlarlar, dernekler kurarlar ve böylece “toplum liderleri” olma yolunda ilerlerler.

7. Ailelerle Yapılan Çalışmalar

7.a. Psikolojik Danışma Çalışmaları
Geleceği düşünmek ve geleceğe ilişkin olumlu beklentiler içinde olmak, karamsar, karmaşık ve karışık duyguların, yaşantıların, olumluya ve gelişime yöneldiğinin işaretleridir. Aileleri bu yönde desteklemek, psikolojik danışma gruplarının temel amaçlarından biridir. Ayrıca, amaca dönük davranışların belirlenmesi, şekillenmesi, annelerde çeşitli istendik ve olumlu davranışların gelişmesi için de çıkış noktası olmaktadır. Böylece aileler, çocuklarının eğitimindeki temel ilkelerden olan, basitten karmaşığa, küçük adımlardan, büyük adımlara doğru yönelmekte; kendilerinin yapılan psikolojik danışma uygulamaları bireysel olarak veya grupla yapılmaktadır. Grupla psikolojik danışma uygulamaları bireysel olarak veya grupla yapılmaktadır. Grupla psikolojik danışma uygulamaları bireysel olarak veya grupla yapılmaktadır. Grupla psikolojik danışma uygulamaları bireysel olarak veya grupla yapılmaktadır. Grupla psikolojik danışma 8-12 arası anne baba ya da kardeşin bu alanda yetişmiş bir uzman ile birlikte yürüttükleri çalışmalardır.

7.b. Ailelerin Eğitim Sürecine Katılımı ve Aile Eğitimi

Çocukların eğitim ortamındaki gelişiminde bugün kabul ettiğimiz en temel ilklerden biri öğretmenlerin, öğrencilerin, idarecilerin ve ailelerin bu süreçte hep birlikte yer alması ilkesidir. Çocukların okul ortamında kazandıkları becerilerin ev ortamında pekiştirilmesi, okul-ev tutarlılığının sağlanması ve ailelerin okul ortamının bir öğesi haline gelebilmesi bugün eğitim sürecinin temel hedeflerinden biridir.

Ailelerin eğitim sürecinde etkili bir biçimde yer almasının çok temel gerekçeleri vardır:
> Bunlardan en önemlisi anne babaların çocuklarıyla en yoğun iletişim içinde olan bireyler olmalarıdır. Eğitim sürecinde ve çocukların gelişiminde anne babaların gözlemlerinden ve görüşlerinden yararlanmak çocukların gelişimini kolaylaştırıcı bir anlam taşımaktadır.
> Toplumumuzda, genel olarak bakıldığında, özellikle annelerin eğitim düzeylerinin alt düzeyde olması onların çocuklarına gerek ev ortamında çeşitli becerileri kazandırmalarına gerekse okuldan beklenen akademik katkılara yeterince cevap verememelerine yol açmaktadır. Aile atkılım programları bu yönden yetişkin eğitimi olarak da algılanmakta ve toplumda anne babaların, özellikle de annelerin gelişimine önemli katkılar sağlamaktadır.
> Ailelerin okul tanıması, kendilerinin bir parçası olarak hissetmesi, onların okul ve öğrenciler için kaynaklar araması için fırsat sağlamaktadır. Ailelerin katılımında bir diğer önemli gerekçe de çocukların akademik performanslarının, okulun akademik standartlarının yükselmesine de katkısı olmasıdır.
> Sınıf ve okul ortamı içinde “ortak bir kültürün” oluşması için ailelerin eğitim sürecine ilişkin bazı etkinlikleri ev ortamına taşımları ve bunları geliştirmeleri de çok yararlı olmaktadır.
> Ailelerin çocukların gelişimi için en iyi ve etkili yolları, yöntemleri bulmak için çaba sarfetmektedirler. Ancak zaman zaman bu ipuçlarını bulmakta zorlanmaktadırlar.
> Aile katılımı ile geliştirilmeye çalışılan etkileşimden hem çocuklar hem de aileler yarar görmektedir.
> Çocukların benlik algısı olumlu yönde etkilenmektedir.
> Çocukların akademik başarılarının arttığı gözlenmektedir.
> Ailelerin okula ve eğitim sürecine olumlu tutumlar geliştirmesine yardımcı olmaktadır.

Ailelerin eğitim sürecine katılımının eğitim sürecinin niteliğini artırıcı özelliği de vurgulanmakta ve çocukların çeşitli yönlerden gelişimlerini olumlu etkilediği düşünülmektedir. Çocukların benlik algılarının, akademik başarılarının ve aile-çocuk ilişkilerinin gelişmesine katkıda bulunduğu ve ailelerin eğitim kurumuna daha yapıcı ve olumlu baktıkları da bu konuda yapılan çalışmaların bulguları arasındadır. Ayrıca, yapılan çeşitli çalışmalar, çocukların aileleri okula katıldığında, ilgilendiğinde, daha başarılı olduklarını, aynı şekilde öğretmenlerinde öğrencilerin eğitim ihtiyaç ve sorumluluklarını paylaşmakta çok yarar sağladıkları belirtmektedir.
Ailelerle yüzyüze toplantılar düzenlemek, eğitim programlarının tartışıldığı ortamları yaratmak, aileler için çeşitli ev programları hazırlayarak iletişim becerilerinin ve çeşitli akademik becerilerin gelişmesi için fırsatlar yaratmak bunlardan bazıları olarak örneklenebilir.

İşbirliği ve okul-ev iletişiminin en etkili yöntemlerinden biri de ailelerin çocuklarını evde desteklemesine yardımcı olmaktır. Örneğin, okumayı öğrenmelerine yardımcı olmak ya da genel olarak evde çocukların daha çok uyarıcılara açık olduğu bir ortam yaratmaktır.

Etkili aile eğitim programlarının özellikleri şöyle belirtilebilir:
> Ebeveynlerin çocuklarının eğitimi, gelişimi ve eğitim yöntemleri ile ilgili olduğunu kabul etmek,
> Ebeveynlerin becerilerinin ve özelliklerinin farklı olduğunu kabul etmek,
> Ailelerin ihtiyaçlarına esnek ve yaratıcı programlarla cevap vermek,
> Ailelerle beklentilerini, rollerini ve sorumluluklarını paylaşmak,
> Ailelerin çocuklarının gelişimine ve eğitim ortamına katkılarını vurgulamak,
> Ebeveynin çocuklarına ilişkin gözlemlerini, düşüncelerini ve deneyimlerini öğretmenlerle paylaşmak,
> Ebeveyn-çocuk ilişkisinin çok özel, yakın ve uzun süreli, öğretmen-öğrenci ilişkin ise daha az özel ve kısa süreli olduğunu hatırlayarak ve bu farkı dikkate alarak, programları buna göre planlamak,
> Aileleri karar verme sürecine katmak ve kararlardan onları haberdar etmek,
> Aile katılımının zaman, enerji ve çaba gerektirdiğini kabul etmek,
> Dikkati sorunlardan çok çözümlere vermek,

Tüm ailelerin eğitim çalışmalarına katıldığını söylemek ve katılmasını beklemekte çok gerçekçi olmamaktadır. Aşağıdaki nedenler ailelerin bu programlara katılımında bazı güçlükler yaratabilmektedir:
> Ailelerin zamanlarının azlığı
> Kendilerinden kaynaklanan duygusal nedenler
< Okul ortamına ve sistemine ilişkin olumsuz nedenler
> Aile eğitiminin ve programlarının önemini bilmemek
> Kendilerine olan güvensizlik.

8. Çeşitli Kültürlerden Ailelerle Çalışırken Yardımcı Olacak Öneriler

Ailelerle çalışan uzmanın, ailenin kültürel değerlerini ve yapısını anlaması ve duyarlı olması, onun etkinliğini artırır. Aşağıdaki öneriler uzmana yardımcı olabilir:
> Öncelikle, farklı etnik grupların üyeleri ile ilgili olarak kendi duygularınızı incelemeniz gereklidir. İnsanın kendisinin farkında olması, etkili iletişim için ilk basamaktır.
> Aile üyeleri ile konuşarak ve tutum ve davranışlarını gözleyerek, ailenin kültürel özümsemesini saptayın.
> Ailenin değerlerini ve geleneklerini anlamak için zaman ayırın. Aileyle dostça ilişki kuruncaya kadar, çocukla çalışma planının ayrıntılarına girmeyi erteleyin.
> Her ailenin kendi içinde tanımlanması gereken eşsiz ve dinamik bir sistem olduğunu unutmayın.
> Ailenin size güven duyması için zaman ayırın. Aile tarafından kabul görmenize yardımcı olması için, ailenin ya da toplumun saygı duyulan bir üyesini belirlemeniz yararlı olabilir.
> Aile ve çocuk hakkında olumlu yorumlar yapın
> Daha kişisel ilişki kurmak için, sizin içinde uygunsa, kendi hakkınızda bir şeyi aileye anlatın.
> Aileyle çalışırken, yazılı ve sözlü iletişimde bilimsel dil kullanımını sınırlayın.
> Ailenin oturma düzenini kendisinin oluşturmasına izin verin, böylece, hangi aile üyelerinin daha fazla önem ve etkiye sahip olduğunu anlayabilirsiniz.
> Aile üyeleri, anlaşmazlık olduğunda uzmana soru sormayabilirler. Soruların artması için aileye yardım edin.
> Aileye siz olmadan yapabileceği beceriler kazandırın.
> Aileye varolan seçenekleri açıkça belirtin. Ailenin sistemi nasıl kullanacağını öğrenmesine yardım edin. Sistemle rahatça baş etmeleri için bir yol bulmalarına yardım edin.
> Yukarıdaki öneriler, ailelerin kültürel durumlarıyla ilgili genel bir çerçeve sağlayabilir. Ailelere önyargısız ve açık fikirli olarak yaklaşmak, gözlem yapmak ve dinlemek için zaman ayırmak, en etkili strateji olabilir.

*
Düzenleme: Mahir KILIÇOĞLU

A. Sınıfta İletişimi Kolaylaştıran Teknikler

1.Öğretmen sınıf içindeki oturma düzeni içinde işitme engelli öğrencinin yerini, özel gereksinimleri göz önüne alarak planlamalıdır. Öğretmeni takip edebileceği en iyi yer ön sıralar ise oraya oturtmalıdır.

2.İşitme engelli öğrenci geleneksel tipte işitme cihazı kullanıyorsa, işitme cihazından yarar sağlanabilmesi için konuşmacı ile arasındaki mesafenin iki metreyi geçmemesi önerilmektedir.

3.Öğrencinin öğretmenini ve sınıfta söz alan diğer öğrencileri olabildiğince rahat izleyebileceği bir oturma düzeni çok yardımcı olmaktadır.

4.Dudak okuma konusunda zaman zaman yanılgılar olmaktadır. İşitme engelli bireyler ile konuşurken bazı kişiler daha iyi anlaşılmak amacı ile abartılı dudak ve ağız hareketleri yapmakta, ya da konuşmanın hızını, temposunu yavaşlatmaktadırlar. Ancak normal konuşma hareketlerinden ve hızından yapılan her türlü sapma, hem konuşmanın anlaşılmasını güçleştirecek , hem de işitme engelli çocuğun yanlış konuşma hareketleri geliştirmesine yol açacaktır.

5.İşitme engelli öğrencilerin birçoğu, konuşmaları iyi anlaşılmadığı için ya da kendileri karşı tarafın konuşmasını çok iyi anlamadığı için aşırı çekingen davranmakta ve sınıf için konu açılımlarına ve görüşmelere katılmamakta, öğretmenin sorduğu sorulara yanıt vermekte çekimser kalmaktadır. Öğretmenin bu durumu fark etmesi ve katılımlarını sağlamak için bu öğrencilere önceleri kısa yanıtlar gerektiren sorular yöneltmesi, ayrıca diğer öğrenciler ile küme çalışmalarına katarak bir ekip içinde derse katılımını özendirmesi yardımcı olabilir.

6.İşitme engelli bir öğrenciyi engelsiz öğrenciler ile birlikte bir sınıf içine yerleştirmek, öğrenciler arasındaki sosyal etkileşimin gerçekleşeceğini garantilememektedir. Belki de daha kolay öğrenci her konuda danışmak ve soru sormak amacıyla sınıf arkadaşlarına değil de öğretmenine başvurmak eğiliminde olabilir. Bu nedenle öğretmeni, sınıftaki diğer öğrencilerin de sırayla bu öğrenciye yardımcı olmalarını sağlayabilir.

B. Eğitim Ortamının İşitme Engelli Çocuğa Özgü Düzenlenmesi

1.Eğer yoksa bireysel işitme cihazları sağlanmalı,

a.Bu cihazların çalışıp çalışmadığı her gün kontrol edilmeli,
b.Öğrencinin cihazla birlikte kullandığı kulak kalıpları kendine özel yapılmış olmalı ve kullanıcı volümünde “ötme” sesi yaratmamalı,

2.Ses ulaşımını sağlayıcı FM cihazları kullanılmalı,

3.Sınıf içinde akustik düzenlemeler yapılmalı,

4.İçeride ve dışarıdaki gürültü seviyesi en aza indirilmeli,

5.Gereksinimi gereği çeşitli görsel eğitici malzemeler kullanılmalı,

6.Sınıf mevcudu öğretmen-öğrenci ve öğrenci-öğrenci etkileşimlerine, işitme engelli öğrenciye yeterli konuşma fırsatları verilmesine olanak sağlanmalı,

7.Konular ve kavramların öğretimi somut yaşantılar ile yapılmalı, öğrencinin bu yaşantılara ve gözlemlere aktif katılımı sağlanmalı,

8.Öğrenmeyi ve iletişim kurmayı özendirici öğretim teknikleri kullanılmalıdır.


C. Bireysel Planlamanın Yapılması

Her özürlü çocuğun eğitiminden en üst düzeyde yararlanabilmesi için bireysel eğitim planın yapılması gerekir. Eğitimin bireysel planlamasının yapılması şu konuları içermelidir:

1.Öğrenci için gerçek öğrenmenin en iyi hangi ortamlarda ve koşullarda sağlanabileceği.

2.Normaller ile hangi konuları hangi koşullarda bir arada öğrenebileceği.

3.Hangi konularda, hangi zaman aralıkları ile özel eğitime gereksinimi olduğu.

4.Gerekli olan destek hizmetlerini verecek olan personelin kimler olacağı. Bu personelin hangi mesleki ve kişilik özelliklerini bulunduracağı.

5.Değerlendirmenin nasıl ve kimler tarafından yapılacağı v.b. gibi.

Kaynak: TÜFEKÇİOĞLU, Umran; “İşitme Engelliler” Açıköğretim Fakültesi Yayınları, Eskişehir link: http://www.aof.anadolu.edu.tr/kitap/IOLTP/1267/unite08.pdf


*Fotoğraf alıntıdır.

EYVAH ÇOCUĞUM ENGELLİ


Mahir KILIÇOĞLU*

Çocuk ailenin mutluluğu, evlerin neşesi, toplumun ve ebeveynlerin güvencesidir. Her aile doğacak çocuklarının her çocuk gibi, zaman içerisinde koşup oynamasını, okuyup yazmasını gelecekte bir iş-güç sahibi olmasını ve yuva kurmasını bekler. Çocuklarının sağlıklı bir şekilde doğup büyümesinin hayalini kurar. Onun ilk adımını, ilk kelimesini hayal eder.

Anne babalar, çocuklarının özürlü doğması durumunda bütün bu hayallerinin yıkılması ile karşı karşıya kalırlar. Çocuğun özürlü ya da engelli olması kolay kabullenilecek bir durum değildir. Bu nedenle özürlü bir çocuk sahibi olma durumuyla karşı karşıya kaldıklarında kimi zaman uzun süren bir kabullenme süreci yaşamak zorunda kalırlar. Çocuğun özrünü çabuk kabullenme çocuk için geliştirilmiş yardım süreçlerinin (özel eğitim uygulamaları) devreye girmesini kolaylaştırır. Ailenin çocuklarının engelli olduğunu kabullenip şimdi ne yapabilirim demesi, engelli çocuğa yapılacak ilk ve en önemli yardımdır. Bu bağlamda öncelikle ailelere şu önerilere uyması beklenmektedir.



  1. Öncelikle çocuğunuzu sevin, önem ve değer verin. Onu özrüyle olduğu gibi kabul edin.

  2. Çocuğunuzun hayatı özrüyle kararmaz ya da zorlaşmaz; sizin ve çevrenin tutumuyla zorlaşır. Bu nedenle ona artık bir şey yapamaz, bir işe yaramaz gözü ile bakmayın. Çok ağır durumda olanlar hariç engelliler topluma katılabilir, iş sahibi olabilir hatta aile kurup çocuk sahibi olabilirler.

  3. Çocuğunuzun engelli ile ilgili bilgi edinin. Neleri yapıp yapamayacaklarını öğrenin. Engeli hakkında kulaktan dolma bilgilere itibar etmeyin (Mesela körlerin duymaları gelişmiştir inancı yanlıştır. Onlar da ancak diğer insanlar kadar duyarlar).

  4. Çocuğunuzun topluma katılması, iş sahibi olması ve bir yuva kurmasının tek yolu eğitimdir. Okulda olduğu gibi evde de eğitiminin devam ettiğini unutmayın. Çünkü engelli çocuk, eğitimi için bireysel yardıma gereksinim duyar.

  5. Çocuğunuzun eğitimi için uzmanlardan, öğretmenlerinden ve Merkezimizden yardım alın.

  6. Çocuğunuzdan eğitimle mucizeler beklemeyin; çok az çocuk gerçek anlamda eğitimle büyük ilerlemeler gösterebilir. Bunun yanında eğitimle alınan her mesafe küçükte olsa önemlidir.

  7. Çocuğunuzdan beklentilerinizi özür ve özelliklerine göre ayarlayın. Normal bir çocukla karşılaştırıp aynı görevleri beklemeyin.

  8. Ondan yapamayacağı bir davranışı veya beceriyi istemeyin. Onun sınırlarını zorlamanız aşırı yüklenmeniz kendine güvenini sarsabilir ve başarısızlık duygusuna kapılarak içine kapanmasına sebep olabilir.

  9. Çocuğunuzu aşırı korumayın. Aşırı koruma, onu her şeyden sakınma çocuğunuza zarar verir.

  10. Çocuğunuza evde beceriler öğretin; bu konuda gerekirse yardım alın. Engelli çocuğa okulda verilen eğitim evde devam ediyorsa etkisi çok olur.

  11. Çocuğunuza tek başına yapabileceği ve başarabileceği işler verin. Bu onun kendine olan güvenini artırır.

  12. Engelli çocuğa sahip başka ailelerle bir araya gelin. Bu hem yalnız olmadığınızı hissettirir hem de, sorunlarla mücadelelerde tecrübe paylaşımını sağlar.

  13. Çocuğunuzu normal akranları ile bir araya getirin. Onlarla oynamalarını sağlayın.

  14. Mutlaka oynayabileceği oyuncaklar alın. Akran bulamazsanız siz onunla oynayın. Ona nasıl oynandığını konusunda model olun.

  15. Kardeşlerin engelli çocukla uyumlu olması için hem onlara örnek olun, hem de engelli çocuğa nasıl yaklaşacakları konusunda yol gösterin. Gerekirse bu konuda da uzmanlardan yardım alın.

  16. Engelli çocuğa sahip olmasanız bile bu durumun herkesin başına gelebileceğini unutmayın. Bu nedenle çevrenizde bulunan engelli çocuklara acıyarak bakmayın, garipsemeyin, onlara güler yüz ve ilgi gösterin. Bu hem engelli çocuğa hem de ailelere her şeyden daha büyük bir yardım olur.

Anne-babaların kolay olmayan bir süreçten geçtiklerini uzmanlar tarafından bilinmektedir. Bu nedenle yardım almaları çocukları için yapacakları doğru şeylere giden yolu kısaltır. Her şeyden önemlisi çocuklarının özürlü olmasına rağmen ilerde her çocuk gibi yapabilecekleri çok şey var olduğunu bilmeleridir. Nasıl diğer çocuklar anne babalarının desteği ile büyüyorsa, engelli çocuklarda anne-babalarının (belki biraz daha fazla) destekleri ile büyürler.


*Özel Eğitim Öğretmeni, EĞitimde Psikolojik hizmetler uzmanı.

Mahir Kılıçoğlu*



Üstün ve özel yetenekli çocuklar yaratıcılık, sanat, spor ve akademik alanlarda yaşıtlarına göre yüksek düzeyde performans gösterirler. Bu kapasitelerinin gelişimi için normal okullarda diğer öğrencilere tanınan fırsatlardan başka özel destek hizmetlerine gereksinim duyarlar.

Genel Olarak Özellikleri:
-Çok küçük yaşlarda ileri düzeyde sözcük dağarcığına sahip olurlar.
-Gözlemlerinde dikkatli ve meraklıdırlar, küçük yaşlarda sonu gelmeyen sorular sorabilirler.
-Öğrendiklerini unutmaz ve ummadık yerde ummadık ilişkiler kurarak dışa vururlar.
-Yaşıtlarında daha uzun süre dikkatlerini bir şeye verebilirler.
-Karmaşık kavramları anlar ve yaşıtlarından daha erken ve daha ileri soyut düşünebilir.
-Birden fazla alana ilgi duyabilir ve birçok alanda ortalamanın üzerinde başarı gösterebilir.
-Akranlarının görmediğini görür, onların yapamadığını yapar, davranışlarında ve yaklaşımlarında akranlarından daha olgun olabilirler.
-Öğrenme ve merak duygularının verdiği araştırma, karıştırma, bozma ve dağıtma davranışları yaramazlık ve çok hareketli olmaları yorumuna yol açabilir.
-Yeniliklerden hoşlanır, yeni ve değişik durumlara kolay ve çabuk uyum sağlarlar.
-Espri yetenekleri vardır, espri yapar, esprileri çabuk anlarlar. Yaratıcı öyküler anlatır ya da yazarlar.
-Grup içinde lider olurlar. Sınıf arkadaşları tarafından yeni fikir kaynağı ve grup lideri olarak görülürler.
-Kendi iç dünyalarında barışık yaşayabilirler ve problem çözmede, kendi başına karar vermede başarılıdırlar.
Üstün Yetenekli Çocukların Eğitimleri
Birçok bilim adamı Üstün yetenekli ve üstün zekâlı çocukların eğitimlerine daha çok önem verilmesini önerir. Bazı ülkelerde üstün yetenekli ve üstün zekâlı çocuklar için çok özel tedbirler alınmıştır. Ülkemizde de üstün yetenekli ve üstün zekâlı çocuklar için başta Fen Liseleri olmak üzere, Anadolu Liseleri, Sosyal Bilimler Liseleri ve bilim sanat merkezleri açılmıştır. Birçok özel kurum da üstün yeteneklilere yönelik çalışmalar yürütmektedir.
Çoklu Zekâ Kuramı
Gardner’in yaptığı çoklu zekâ tanımı günümüzde yaygın olarak kabul görmektedir. Buna göre zekânın birden fazla yönü vardır ve bireyler doğuştan getirdikleri zekâsını iyileştirebilir, geliştirebilir ve değiştirebilir. Dolayısı ile çoklu zekâ teorisi okullarda öğrencilerin yeteneklerine göre düzenlenmiş fırsatlara sahip olması gerektiğini savunur
Zekâ’nın Sekiz Farklı Alanı
1. Sözel-dil zekâsı: Bir bireyin dile ait kavramları yazılı veya sözlü olarak etkili biçimde kullanabilme kapasitesidir.

2. Mantıksal-matematiksel zekâ: Sayıları etkili bir şekilde kullanabilme, sebep sonuç ilişkileri kurarak olayların oluşumu ve işleyişi hakkında etkili şekilde mantık yürütebilme kapasitesidir.

3. Görsel-uzaysal zekâ: Görsel-uzaysal dünyayı doğru bir şekilde algılaması, dış dünyadan edindiği izlenimler üzerine değişik şekiller uygulaması kapasitesidir.

4. Müziksel-ritmik zekâ: Bir kişinin müzik formlarını algılaması, ayırt etmesi ve ifade etmesi kapasitesidir.

5. Bedensel-kinestetik zekâ: Bir kişinin düşünce ve duygularını anlatmak için vücudunu kullanmadaki ustalığı, ellerini kullanma ve elleriyle yeni şeyler üretme kabiliyetleridir.
6. Sosyal zekâ: Bir insanın çevresindeki insanların duygularını, isteklerini ve ihtiyaçlarını anlama, ayırt etme ve karşılama kapasitesidir.

7. İçsel zekâ: Bir kişinin kendisini tanıması ve kendisi hakkında sahip olduğu bu bilgi ve anlayış çerçevesinde uyumlu davranışlar sergilemesi yeteneğidir.

8. Doğacı zekâ: Bir kişinin hayvanlar ve bitkiler gibi yaşayan canlıları tanıma, onları belli karakteristik özelliklerine bağlı olarak sınıflandırma ve diğerlerinden ayırt etme kabiliyeti veya dünya doğasının bulutlar, kayalar veya depremler gibi çeşitli karakteristiklerine karşı aşırı ilgili ve duyarlı olmasıdır.

Sınıfta Üstün Zekâlı Çocuk
Sınıflarında üstün zekalı çocuklar sürekli huzursuzluk, ya da aşırı hareketlilik gösterebilirler. Aşırıya kaçan ölçülerde şaka veya yaramazlıklar yapabilirler. Bütün olumlu ve uyumlu davranışlarına karşın akademik olarak göstermesi gereken başarıyı gösteremeyebilirler. Ders etkinliklerine katılmaktan çekinebilir hatta sıklıkla okula gelmek istemeyebilirler. Öğretmenin sonuçlandırdığı bir konuda ısrarla tartışmayı sürdürmek isteyebilir. Bütün bunların nedeni öğretmenin öğrenciye uyguladığı programın:
-ya çok kolay olmasından,
-ya sınıf çalışmalarının yavaş ilerlemesinden
-ya aşırı tekrarlara yer vermesinden
-ya derinlemesine tartışmalara yeterince yer vermemesinden
-ya da ders konularının öğrenciye ilginç gelmemesi, onun olgunluk ve yetenek düzeyinin çok altında olmasından kaynaklanabilir.
Öğretmenin Sınıfta Yapması Gerekenler
1. Daha güç sorular sorun, yeni düşünce ve kavramlara ilişkin yeni uygulamalar geliştirmesini isteyerek düşüncelerinde esneklik kazanmasını sağlayın
2. Sınıf çalışmaları ile ilgili özel çalışma ve ödevler verin
İlgilendikleri konularda özel projeler geliştirmelerine fırsat tanıyın. Projelerini sınıf arkadaşları ile paylaşmasını sağlayın
3. Sınıf içinde ve dersler aktif görevler ve sorumluluklar verin.
4. Sınıf düzeyinin üstünde kendi hızlarıyla ilerlemelerine fırsat verin.
5. Matematik ve fen gibi derslerde üst düzey ve ileri seviye çalışmalar yapmasını sağlayın.
6. Bazı konuların öğretilmesinde size yardımcı olmasını ve arkadaşlarına ders anlatmasını sağlayın.
7. Ebeveyni ile ilişki kurup çevreden özel ders, dershane, okul ve üniversite olanaklarından yararlanmaları için araştırma yapın
8. Yeteneklerinin farkında olmalarını ve değerini bilmelerini sağlayın.

*Özel Eğitim Öğretmeni Ve Eğitimde Psikolojik Hizmetler Uzmanı
Kaynaklar:
1. Ataman, A. (2003); “Üstün Zekâlı ve Üstün Yetenekli Çocuklar” Özel Eğitime Giriş, Gündüz Eğitim Yayıncılık, Ankara
2. Kılıçoğlu, M., “Üstün Zekalı Çocuklar” Ders Notları, Gazi Üniversitesi, Ankara; Selçuk Üniversitesi, Konya.
3. Saban, A. (2004); “Çoklu Zekâ Teorisi ve Eğitimi” Nobel Yayın Dağıtım, Ankara
4. Sarı, H., Üstün Zekalı Çocuklar ve Eğitimleri; Yayınlanmamış makalesi
NOT: Kaynak gösterilmeden yazının bir kısmı yayınlanamaz. Yazının tamamının izinsiz ve kaynak göserilmeden alıntılanamaz.